Dijital Çocuk Oyunları ve Toplumsal Cinsiyet: Gerçeklikten Sanala Kırılamayan Kalıplar

Yazan: Tuğsem Soner

Nedir bu “toplumsal cinsiyet”

Toplumsal cinsiyet, biyolojik cinsiyet kavramının ötesinde, tüm cinsiyet algılarının toplum tarafından belirlendiğini öne süren kavramdır. Biyolojik cinsiyet anne karnında oluşur; toplumsal cinsiyet ise doğduktan sonra. Toplum içinde “kızlar narin, kırılgandır; erkekler ağlamaz” gibi aşılamalar, toplumsal cinsiyet öğretileridir. Bireylere küçük yaştan itibaren benimsetilmeye çalışılan bu öğretiler, çocukların dünyasına oyun ve oyuncaklarla girmeye başlıyor.

 

Kızlara bebek, oğlanlara silah

Herhangi bir oyuncakçıya girdiğimizde oyuncakların, çocukların kaç aylık veya kaç yaşında olduklarının yanı sıra, cinsiyetlerine göre de kategorize edildiğini görüyoruz. Aynı zamanda iki ana renge indirgenen oyuncaklar olduğunu da görebiliriz: pembe ve mavi. Bu iki renge atfedilen toplumsal cinsiyet özellikleri oyuncaklara da yansımış durumda. Kız çocukları için pembe renklerin ağırlıkta olduğu bebekler, maket evler, makyaj setleri vb. oyuncaklar yaygınken erkek çocukları için mavi tonlarının hâkim olduğu oyuncaklar, kahramanlar, savaş oyunları, oyuncak silahlar ve el becerilerini geliştirebilecekleri setler raflarda yer alıyor. Peki, kız ve erkek çocuklarının üzerine yapıştırılan bu roller, dijital dünyaya nasıl yansıyor?

 

Dijital oyunlar da toplumsal cinsiyet rollerini pekiştiriyor

Gerçek oyuncakların dünyasında karşımıza çıkan bu ayrımcılık, benzer biçimde, dijital oyun dünyası için de geçerli. Dijital oyun içeriklerinin çoğunluğunun hedef kitlesi erkek çocukları oluyor. Bu oyunların temaları büyük oranda şiddet, savaş gibi öğeler içeriyor. Kız çocukları için geliştirilen dijital oyunlara verilebilecek en iyi örneklerden biri ise, bebekler ve bebek evlerinden esinlenilerek geliştirilmiş Sims olabilir. Bu oyun, ”Sim” denen sanal insanların SimCity yakınlarında bir banliyöde geçen gündelik yaşamlarının bire bir benzetimi (simülasyonu) olarak geliştirilmiş. Çocuklar bu oyunda, ev kurup bir aile yaşantısı inşa ediyorlar. Gerçekçiliğini her bir sonraki versiyonunda artıran oyunun geliştiricileri, ne yazık ki çocukların toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üretmekten geri durmuyorlar. Çevrimiçi oyun sitelerinde de bu tür sınıflandırmalar tercih ediliyor; “kız oyunları” gibi başlıklara rastlamak mümkün. Bu oyunlara baktığımızda alt başlıklar şu şekilde: kız giydirme oyunları, makyaj oyunları, kuaför oyunları, oda/ev oyunları, gelinlik oyunları, prens ve prenses oyunları…

Bu oyunların yanı sıra, YouTube kanallarında yayınlanan çizgi filmler ve animasyonlar, çevrimiçi oyun siteleri ve çocuklarınızın da erişebildiği haberler, toplumsal cinsiyetin dijital medya yoluyla çocuklar üzerindeki etkisinin açıkça görülebileceği alanlar. Örneğin çizgi film veya animasyonlar incelendiğinde, toplumsal cinsiyete bağlı bir mekân algısının geliştirildiği gözlemlenebilir. Bu içeriklerde, kız çocukları çoğunlukla ev, evin odaları veya mutfak gibi kapalı alanlarda vakit geçirirken erkek çocukları park, bahçe gibi açık alanlarda görülüyorlar. Oyunlarda da benzer bir durum göze çarpıyor: Kızlar sanal karakterlerle kapalı alanlarda oynarlarken oğlanlara açık havada oynanan spor oyunları sunuluyor.

 

Toplumsal cinsiyet rollerini yansıtan oyunların çocuklara etkisi

 

Bahsettiğimiz oyunlara bakıldığında oyun karakterlerinin vücutlarının ve görünüşlerinin sağlıklı olmadığını fark edebilirsiniz. Kadın karakterler, savaş oyunlarında bile, incecik ve makyajlı arzu nesneleri olarak ele alınıyor. Erkek karakterler ise kaslı ve Avrupai bir görünüşe sahip. “İdeal vücut” algılarının yeniden üretildiği bu oyunlar, çocukların beslenme düzenlerini ve sporla ilişkilerini olumsuz yönde etkiliyor. Üstelik böylesi bir algı, özgüven sorunlarını da beraberinde getiriyor.

Yukarıda değinmeye çalıştığımız bu olumsuzlukların önüne nasıl geçebiliriz?

 

“Oyunların, oyuncakların cinsiyeti olmaz. Tıpkı kitapların, şarkıların, filmlerin cinsiyeti olmadığı gibi”

İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi olan ve toplumsal cinsiyet üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen Doç. Dr. Itır Erhart’la, toplumsal cinsiyetin, dijital oyunlar ve elbette çocuklar üzerindeki yansımalarını konuştuk. Erhart’ın bu konuda ebeveynlere tavsiyeleri şu şekilde:

Çocuğunuz cinsiyet ayrımını besleyen oyuncaklarla oynamayı tercih ediyorsa onunla bu konuda konuşmayı deneyin. Örneğin kızınız sürekli Barbie ile oynuyorsa ona, elindeki bebeğin, etrafında gördüğü kadınlara benzeyip benzemediğini, sokaktaki çeşitliliği yansıtıp yansıtmadığını sorun. Oğlunuza ütü aldığınızda oğlunuz “Bununla kızlar oynar” diyorsa, ütü yapan babasını gösterin ve ev işlerinin de, oyuncakların da cinsiyetinin olmadığını anlatın. Elbette bunu yapabilmeniz için, evinizde cinsiyetçi tutumlardan arınmış, eşitlikçi bir ortam yaratmanız şart.

 

Çocuğunuza kutu oyunları gibi cinsiyeti olmayan ya da “diğer cinse uygun” olarak sunulan oyunlardan alabilirsiniz. Ancak bu konuda çok da ısrarcı olmamak gerekir. Örneğin kızınıza sürekli araba alıp “Sen bununla oynamalısın” diye ısrar ederseniz, yuvaya gittiğinde kendisini yalnız/farklı hissetmesine yol açabilirsiniz.

Her şeyden önemlisi, siz de çocuğunuzla birlikte oynayın. Oynarken onun cinsiyet rollerini sorgulamasına yardımcı olacak senaryolar/karakterler yaratın. Unutmayın: Toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üretmemek sizin elinizde.

Leave A Comment