“Karşı Konulmaz” Bir Kitap

YAZANSelinay Yüksel

“Bazı teknolojik gelişmeler davranışsal bağımlılıkları ateşliyor ama aynı zamanda mucizeviler ve hayatımızı zenginleştiriyorlar. Üstelik doğru tekniklerle bağımlılık yapıcı olmayabilirler.”

Adam ALTER

Her geçen gün dijitalleşen bir çağda yaşıyoruz. Bu çağda kaç insan akıllı telefonuna bağımlı olmadığını söyleyebilir? Peki bu bağımlılık hali tam olarak nedir ve çözüm önerileri neler olabilir? Dijital Medya ve Çocuk ekibi olarak Prof. Dr. Selçuk Şirin’in “Yetişin Çocuklar” adlı kitabında bahsettiği ve “Bu kitapta teşhis var” dediği Karşı Konulmaz’ı inceledik.

New York Üniversitesi’nde psikoloji ve pazarlama dersleri veren Adam Alter tarafından yazılan kitap, okuyuculara her bölümde kendinden bir şey bulduruyor. Davranışsal bağımlılık çağında yaşadığımızı söyleyen Alter, verdiği örneklerle “Neye, ne kadar bağlılığım var?”  sorusunu bizlerin aklına düşürüyor.

Kitap toplam üç bölümden oluşuyor. Bu bölümler sırasıyla, davranışsal bağımlılığın ne olduğu ve nereden kaynaklandığı; davranışsal bağımlılığın bileşenleri ve davranışsal bağımlılığın geleceği hakkında. Yazar, “davranışsal bağımlılıkla ilişkimizin henüz sabitlenmemiş olmasını” iyi haber olarak veriyor ve ekliyor: “Vazgeçilmez olduğu halde bağımlılık yapmayan yeni bir ürün veya deneyim yaratılabilir.”

Davranışsal Bağımlılık Nedir?

İnsanların telefonlarında ne kadar zaman harcadığını ölçen Moment uygulamasının verilerine göre, çoğu kişi her gün 1-4 saat arası telefonda zaman harcıyor. Her ay neredeyse yüz saat, e-postalara bakmak, mesajlaşmak, oyun oynamak ve internette gezinmek gibi işlerle kaybolup gidiyor. Bu, ortalama insan ömründe on bir seneye eşit bir süre demek. Tek suçlu telefonlar değil; oyun oynamak, alışveriş yapmak, hatta egzersiz yapmak bile teknoloji nedeniyle bağımlılık haline geldi. Bu bağımlılığa “davranışsal bağımlılık” deniyor. Yani, bir kişi kısa vadede büyük bir psikolojik gereksinimi karşılamakla birlikte uzun vadede önemli ölçüde zarar verecek bir davranışa karşı koyamıyorsa, bu durum bir davranışsal bağımlılık örneği olarak görülüyor. Kitaba göre, çocuklar bu bağımlılığa özellikle yatkın; çünkü yetişkinlerin çoğunu, bağımlılığa dönüşecek alışkanlıklardan koruyan özdenetimden yoksunlar.

“Modern Ergenin Sosyal Dünyası”

2013’te Catherine Steiner-Adair adlı bir psikolog, birçok Amerikalı çocuğun dijital dünyayla ilk olarak, ebeveynlerinin o dünyada “kaybolduğunu” fark ettiklerinde tanıştıklarını ileri sürdü. Araştırmaya göre çocuklar aileleriyle vakit geçirmek istediklerinde ebeveynler telefonlarına bakmayı tercih ediyorlar. İster istemez dijital teknolojinin içine doğan ve böyle bir ortamda büyüyen çocukların sosyal hayatları, ortaokul çağına geldiklerinde gerçek dünyadan dijital dünyaya kayıyor. Bu dünya ise onaylanma ve arkadaşlık amacıyla geldikleri yer. Klinik psikolog Hilarie Cash, bu konuyla ilgili “gerçek dünyada da arkadaş edinildiği sürece çevrimiçi arkadaşların yanlış bir tarafı olmadığını” söylüyor. Çünkü sadece çevrimiçi arkadaşlıklarla yetişmiş bir beynin hiçbir zaman gerçek dünyadaki etkileşimlere tam olarak uyum sağlayamadığı belirtiliyor.

Peki Ne Yapmalı?

Neden çocukların etkileşimli teknolojiyle saatlerce oynamasına izin verilmemeli? Ya da neden teknoloji devi Apple’ın kurucularından Steve Jobs, 2010’da verdiği röportajda çocuklarının teknolojiyle olan ilişkisini sınırlandırdığını açıkladı? Cevabı basit: “Çocukken ekran başında geçirilen süre, hayatlarımızın geri kalanı boyunca başkalarıyla kuracağımız etkileşimi şekillendiriyor.” İşte bunun için Amerikan Pediatri Derneği (AAP) harekete geçti ve ekranları yasaklamak yerine sağlıklı ekran zamanı oluşturmak için üç temel nitelik belirledi.

1. Ebeveynler çocuklarını, ekranda gördükleriyle gerçek dünya deneyimlerini bağlamaya teşvik etmeli (Oyunda tahta küpler ve toplar gösteriliyorsa, çocuk gerçekte de bunlarla oynamalı).

2. Etkin katılım edilgin izleyicilikten daha iyi olur (Susam Sokağı gibi yavaş tempolu programlar katılımı teşvik ettikleri, için Sünger Bob gibi hızlı tempolu programlardan daha yararlı).

3. Ekran zamanı teknolojinin kendisine değil, uygulamanın içeriğine odaklı olmalı (Hikâyeyi izleyen çocuk olayların nasıl gelişeceğini hakkında düşündüğünü anlatmalı).

Bu sayede teknolojiyle sürdürülebilir bir ilişki ortaya çıkar.

Özetle Karşı Konulmaz’ı okuduktan sonra, teknolojiden vazgeçmenin mümkün olmadığını; ama günlük hayatlarımızı iki boyutlu ekranlara esir etmememiz gerektiğini gerekçeleriyle anlıyoruz. Adam Alter’ın dediği gibi, “Birbirimizle birtakım cihazlar aracılığıyla değil, doğrudan iletişim kurmamızın ışığı, bizi herhangi bir ekran ışığından çok daha fazla mutlu eder ve zenginleştirir.”

Leave A Comment