Çocukların Dijital Risklerden Korunmasında Ebeveynlerin Rolü

Salgın hastalık nedeniyle evde kaldığımız bu günlerde, çocukların ekran başında çevrimiçi geçirdikleri süre de arttı. Bu nedenle, çevrimiçi risklere karşı dikkatli olmak daha da önem kazandı. Bu artış sonucu çocukların kişisel verilerinin korunması, dijital ayak izleri ve dijital kimlikleri gibi kavramlar sıklıkla konuşulmaya başlandı. Bu bağlamda ebeveynlerin çocuklarını riskler konusunda yönlendirmesi ve eğitmesi gerekiyor mu? Ebeveynlere ne gibi sorumluluklar düşüyor? Çocuklarının fotoğraflarını dijital mecralarda paylaşan ebeveynler, bir hak ihlalinde bulunuyor mu? Çocukların dijital ortamlarda mahremiyetini koruyan yasal düzenlemeler var mı? Ebeveynler, internet üzerindeki risklerin farkındalar mı? Bu ve benzeri soruların yanıtları hem ebeveynleri hem de çocuklar yakından ilgilendiriyor.

Çocuklar, dijital mecralarda varlık göstermeye başladıkça birer tüketici olarak algılanıp pazarlama stratejilerinin hedefi haline gelmeye başlıyor (Wonsun Shin, 2012). Bu süreçte ebeveynlerin, dijital platformlarda kişisel verilerin paylaşımı ve mahremiyet konusunda çocukları yönlendirmesi büyük önem taşıyor. Dijital ortamda deneyimli tüketiciler olarak ebeveynlerin, çocukları kendi deneyimleriyle yönlendirmesi ve harcama pratikleri konusunda eğitmesi, çocukların kişisel verilerinin ve mahremiyetinin korunmasında büyük önemli rol oynuyor (Caruana, 2003).  Ebeveynlerin çocuklar üzerindeki denetleyici ve eğitici etkisi, dijital medyadaki çeşitli tüketim pratiklerinin yol açtığı risklere karşı çocukların kendilerini geliştirmesini de sağlıyor.  

Çocuk ve Dijital Medya Arasında Birer Arabulucu Olarak Ebeveynler

Ebeveynler, çocuklarının internet kullanımı konusunda bazı kaygıları olabiliyor. Online platformlar, çocuk ve genç tüketicileri çeşitli risklerle karşı karşıya bırakabiliyor. Siber zorbalık, uygunsuz içerik ve mahremiyetin ihlali gibi meselelere karşı özellikle de çocuklar son derece savunmasız bir konumdalar (Livingstone, 2008). Bu tür durumlarda ebeveynlerin çocukların medya kullanımını denetlemesi beklense de dijital platformların çokluğu bunu ciddi oranda engelliyor veya zorlaştırabiliyor.

“Ebeveyn arabuluculuğu” üzerine yapılan araştırmalarda çocukların medya kullanımının güvenli hale getirilmesi, risklerin azaltılması ve verimli sonuçlar alınmasının mümkün olduğuna işaret ediliyor (Wonsun Shin, 2012). Örneğin, “aktif arabuluculuk” ve “kısıtlayıcı arabuluculuk” olarak iki farklı metodun varlığından bahsedilen bir araştırmada, aktif arabuluculuğun, ebeveyn-çocuk ilişkisinin geliştirilmesi ve çocukların sağlıklı bir medya kullanımına erişmesi bakımından daha yararlı olduğunu işaret eden bulgular sunuluyor. Buna göre, ebeveynlerin çocuklarıyla aktif bir şekilde güvenilir tüketim alışkanlıklarını tartışması, hem çocukların eleştirel bakışını geliştiriyor hem de dijital platformlarda mahremiyetlerini korumalarını sağlıyor (Fujioka, 2003).

Kısıtlayıcı arabuluculukta ise ebeveynler, çocukların medyaya erişimini denetleyip tükettikleri içerikleri sınırlandırıyor. Bu metot, aktif arabuluculuğun aksine bir hayli etkisiz ve negatif sonuçlara yol açıyor. Çocukların baskı altında hissetmesi, ebeveynlerinden gizli medya kullanımının artışına yol açıp beraberinde çeşitli sıkıntıları da getirebiliyor (Livingstone, 2008). Her ne kadar olumsuz sonuçlar verip uzun vadede etki alanı dar da olsa, kısıtlayıcı arabuluculuk yöntemi de hiçbir arabuluculuğun gerçekleşmemesine kıyasla iyi sonuçlar verebiliyor. Örneğin çocuklar, medya kullanımlarının sıklıkla ebeveyn denetiminden geçmesinden ötürü risk ve tehditlere daha az maruz kalıyor (Wonsun Shin, 2012). Siber zorbalık veya mahremiyetin ihlali gibi problemlerin önüne bu metod sayesinde geçilebiliyor.

Ebeveynlerin Dijital Ortamdaki Mahremiyet Algısı ve “Sharenting”

Mahremiyetin sınırlarını gizlilik belirliyor ve mahremiyet kavramı bir kimsenin kendi alanının bölünmemiş özerkliğinin bölgesi olarak tanımlanıyor (David Lyon, 2018). Bu bağlamda çocukların, ebeveynleri tarafından sosyal medyada teşhir ediliyor olması, özerklik bölgelerinin ve de mahremiyetlerinin ihlali sayılıyor. Dijital çağın popüler eğilimlerinden biri haline gelen, ‘çocuğunun her halini çevrimiçi platformlarda paylaşma hali’, bir diğer adıyla “Sharenting”, ebeveynlerin çocukları adına dijital bir kimlik ve ayak izi oluşturmasına yol açıyor. Çocukların rızasının olmadığı bu paylaşımlar, ebeveynlerin mahremiyet bilincine ve kişisel verilerini koruma pratiklerine dair tartışmalara yol açıyor.

Çocukların mahremiyeti ve kişisel verilerinin korunması söz konusu olduğunda, kanunlar meseleye ebeveyn merkezli bir perspektiften yaklaşıyor (Steinberg, 2016). Geleneksel anlamda ebeveynlerin çocukları için en iyi olana karar verdiği algısı esas alındığından, kimilerine göre ebeveynlerin dijital ortamlarda çocukların haklarını ihlal edebilecekleri gerçeği yasal düzlemde görmezden geliniyor. Son yıllarda literatüre giren “Sharenting” kavramı (ebeveynlerin sosyal mecralarda çocuklarının fotoğraflarını paylaşmaları), çocuk hakları bağlamında ciddi sorunlara yol açabiliyor. Ebeveynlerin çocuklarıyla ilgili sosyal medyadaki paylaşımları çoğunlukla masum olarak algılanıp bunların zararsız olduğu düşünülse de çocukların rızası dışında gerçekleşmesi etik bir perspektiften birçok tartışmayı beraberinde getiriyor (Dursun, 2019). Henüz bir e-mail adresi bile olmayan bir çocuğa, ebeveyni tarafından bir dijital kimlik atanıyor. Bu durum çocukların yetişkinliğe adım attıklarında peşlerini bırakmayacak utanç verici bir görüntü ya da hikâye olabileceği gibi; aynı zamanda istismar amaçlı çeşitli sitelerde de kullanılmasına yol açabiliyor.

Ebeveynlerin İnternetteki Tehditlere Karşı Neler Yapması Gerekiyor?

Okulların COVID-19 sebebiyle tatil edildiği bu dönemde çocuklar, çevrimiçi platformlardan veya televizyon üzerinden eğitimlerine devam ediyorlar. Bu süreçte ebeveynlerin çocuklarının tükettiği içerikleri daha dikkatli bir şekilde kontrol etmesi önem taşıyor. Evde geçirilen vaktin artmasıyla çocuklar, internet üzerinde de daha fazla vakit geçirebiliyor. Alınan çevrimiçi eğitimin gözden geçirilmesi veya çocukların çevrimiçi dersler sonrasında internette geçirdiği zamanın düzenlenmesi ebeveynler tarafından işbirliği içinde gerçekleştirilmeli. Hem internetten verim alınabilmesi hem de çocukların risklerden korunması için arabulucu tutum sergilenmesi büyük önem taşıyor.

Dijital ortamlarda çocukları olası tehditlerden koruyabilmek için ebeveynlerin paylaştıkları içeriklere ve de bu içerikleri nerede paylaştıklarına da ayrıca dikkat etmeleri gerekiyor. Instagram, Facebook, Twitter gibi çoğu sosyal paylaşım sitesinin kendine ait değişiklik gösterebilen gizlilik politikası bulunmakta. Ebeveynlerin, çocuklarının kişisel verilerini koruyabilmesi için bu çeşitlilik gösteren gizlilik politikalarına hâkim olup buna uygun adımlar atması gerekiyor. Paylaşılan içeriğin kimler tarafından görülebileceğini veya Google’ın arama algoritmasından gizlenmesini sunan çeşitli ayarların farkında bir ebeveyn, internetteki risklerle mücadele edebilir ve çocuklarını potansiyel tehditlerden koruyabilir.

Dijital mecralarda çocuklarıyla ilgili paylaşım yapan ebeveynlerin farkında olması gereken bir diğer husus ise; takipçilerinin her zaman iyi niyetli insanlar olmayabileceği. Örneğin, düzenli olarak çocuklarının ne yaptıklarını ve nereye gittiklerini paylaşan bir ebeveyn, potansiyel bir istismarcının günlük rutinlerini öğrenmesine ve çocuğunun güvenliğini tehlikeye atmasına yol açabilir (Steinberg, 2016). Online mecralar üzerinden çocukların takip edilip kaçırılması nadir yaşanan vakalardan olsa da çocuklarıyla ilgili paylaşım yapan ebeveynlerin yer bildirimi yapmaktan kaçınması, bu tip tehditlerin önüne geçebiliyor. Bu bağlamda, çocukların çıplak veya yarı çıplak bir halde görüntülerini paylaşmaktan kaçınılması büyük önem taşıyor. Çoğu insan tarafından masum ve sevimli olarak algılansa da bu içerikler, hem çocuğun mahremiyetinin ihlal ediyor hem de kötü niyetli birtakım insanların bu içeriklere erişim sağlayabilmesini kolaylaştırıyor.

Yaşadığımız dijital çağın getirileri her bireyi etkilemekle birlikte ebeveynlere ekstra sorumluluklar yüklüyor. Sosyal medyada her adımı bilinçli bir şekilde atabilen bir ebeveyn, çocukları internetin risklerine karşı koruyabilir ve negatif sonuçlara karşı onları eğitebilir.  Çocukların rızası olmadan onlara bir dijital kimlik atamak yerine haklarını ihlal etmeden ve mahremiyetlerini gözeterek arabulucu bir ebeveynlik yöntemi mümkün. Bu yüzden, hem dijital medyanın sunduğu imkânlardan sonuna kadar yararlanma hem de çocuk haklarını gözetip onların güvenliğini sağlamada ebeveynlere büyük rol düşüyor.

Kaynakça

Caruana, A. &. (2003). Children’s perception of their influence over purchases: The role of parental communication patterns. Journal of Consumer Marketing, 55-66.

David Lyon, Z. B. (2018). Akışkan Gözetim. Ayrıntı Yayınları.

Dursun, C. (2019). Ebeveynlerin Çocuklarını Sosyal Medyada Teşhiri: Çocuk Hakları Bağlamında Bir Değerlendirme. Çocuk ve Medeniyet Dergisi, Cilt 4, Sayı 8. , 195-208.

Fujioka, Y. &. (2003). The implications of vantage point in parental mediation of television and child’s attitudes toward drinking alcohol. Journal of Broadcasting and Electronic Media, 418-434.

Gwen Schurggin O’Keeffe, K. C. (2011). The Impact of Social Media on Children, Adolescents, and Families. Pediatrics.

Livingstone, S. &. (2008). Parental Mediation of Children’s Internet Use. Journal of Broadcasting and Electronic Media, 581-599.

Nierengarten, M. B. (2018). Positives and negatives of digital media for children. Contemporary Pediatrics Vol. 35, Issue 12., p.12.

Pepper, S. (2015). Digital Decisions: Educators, Caregivers and Parents Must Be well Informed When Making Decisions about Children’s Use of Technology and Media. Forum on Public Policy Online.

Steinberg, S. (2016). Sharenting: Children’s Privacy in the Age of Social Media. Emory Law Journal, 16-41.

Wonsun Shin, J. H. (2012). Tweens’ Online Privacy Risks and the Role of Parental Mediation. Journal of Boradcasting and Electronic Media, 632-649.