Psikolog Dr. Beril Yaffe ile “Duygusal ve Fiziksel Ayrışmanın Eşiğinde, Uzaktan Eğitim Sürecinde Çocuk” Üzerine

YAZANNilsu Adanur

Uzaktan eğitim sürecinin bir zorunluluk olarak hayatlarımızın merkezinde yerini aldığı bu günlerde, eğitimin özneleri arasındaki etkileşime ve ebeveynlere yüklenen sorumluluklara dair yeni tartışmaların kapısı da aralanmış oluyor. Geleneksel eğitim modeline kıyasla öğrenciye farklı sorumluklar yükleyen bu model, bu sürecin diğer aktörleri olan eğitimciler ve ebeveynlerden de yeni sorumluluklar talep ediyor. İstanbul ve New York arasındaki mesafeyi sıfırlayan bir ekranın karşılıklı iki ucunda, psikolog doktor Beril Yaffe ile son zamanlarda sıkça tartışılan uzaktan eğitim modeli hakkında bir röportaj gerçekleştirirken; ebeveynlerin ve eğitimcilerin bu sistemdeki rolü ve çocuğun ‘iyi olma hali’ üzerine konuştuk.

Uzaktan eğitim modelinin ayırt edici özelliği olan öğrenci ve öğretmen arasındaki fiziksel ayrım, bir iletişim boşluğu yaratıyor mu sizce?

Beril Yaffe: Normal bir sınıf ortamını düşündüğünüz zaman, öğretmenin sınıf üzerinde çok daha fazla kontrolü var. Halbuki, uzaktan eğitim sırasında öğretmenin kontrolü düşüyor. Peki, bu ne demek? Çocuk orada sıkıntı çekiyor olabilir, öğrenemiyor olabilir, masa başında olmayabilir veya kafası başka yerde olabilir. Tabii bütün bunlar, bence probleme yer açan şeyler; ama bazı alternatif platformlar var, daha interaktif platformlar… Bu interaktif sistemlerde bir sınıf ortamı yaratılıyor, bütün çocuklar bu ortamda bulunuyor; öğretmen de bir nebze durumu kontrol edebiliyor durumu. Geri bildirim alabiliyor öğrencilerinden. Bu sürekli eş zamanlı geri bildirimler de çocukları, psikolojik olarak biraz da ‘oranın bir parçası’ gibi hissettirebiliyor. Geri bildirim olduğu zaman bir tık daha bu boşluğun yeri doldurulabilir; ama tabii ki çocukların aynı ortamda olmaması ya da bir öğretmenin sürekli ekran üzerinden bütün çocukları izlemesi kolay bir durum değil. İnteraktif olmayan platformlarda ise bu boşluğun etkisi daha fazla hissedilebilir çünkü o noktada çocuğa dair hiçbir fikrin yok: Çocuk masa başında olabilir, olmayabilir; dinliyor ancak anlamıyor olabilir. Bu çocuğa çok fazla yük bindiren bir durum haline geliyor böylece.

Bugün özel okulların öğrencilerine sunduğu uzaktan eğitim platformları daha interaktif olabiliyor ancak EBA’yı kullanmak durumunda olan öğrenciler için bu interaktif eğitimden bahsetmek oldukça güç maalesef…

Beril Yaffe: Zaten benim bu alandaki araştırmalarımda da gördüğüm ve en çok karşıma çıkan şey şu oldu: Uzaktan eğitim modelinde eşitsizlik daha da artıyor. Bu durumda eğitim eşit değil; maalesef eğitim eşitliğini kaybediyor. Devlet okulları ve karşısında da özel okulların uyguladığı bir sistem farkı var. Diğer bir sorun da: Özel okullar ve devlet okulları eşit şekillerde bu platformları sağlıyor olsa bile çocukların internet bağlantısı olmayabilir, bilgisayarları olmayabilir, evde bir sürü insan olabilir, çocukların çalışmasına uygun yer olmayabilir, anneler ve babalar çalışıyor olabilir… Bütün bunlar eşitsizliği arttırıyor. Bu kaynaklara sahip olmayan çocuklar, okuldan geri kalacak demek.

Uzaktan eğitim modelinin, geleneksel eğitime kıyasla, eğitimin sorumluluğunu öğrenciye daha fazla yüklemesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Beril Yaffe: Bence burada en önemli şeylerden bir tanesi de çocuğun yaşı; ekranın karşısında yedi yaşında bir çocuk da var, on yedi yaşında lise son sınıfta olan bir çocuk da var. Daha büyük gruplarda bu sorumluluğu yüklemenin öğrenciye daha fazla yardımı olabilir tabii ki çünkü üniversiteye geçtiğin zaman biraz daha özerk olmak zorundasın. ‘Derse gidecek misin, gitmeyecek misin’, burada yük biraz daha senin üzerinde. Bu yükü, belirttiğim yaş grubundaki gençlere yüklemek daha yararlı olabilir; fakat daha küçük yaş grubundaki çocukların bu yükü alabilmeleri için yeterli bilgisayar kapasiteleri yok. Bizim burada karşımıza çıkan en büyük problem, ailelerin üzerindeki yük aynı zamanda; çünkü çocuk bu yükü tek başına alamaz. Altı-yedi yaşındaki çocuktan böyle bir motivasyon beklemek neredeyse imkansız. Herhangi bir aile bireyi bu motivasyonu kontrol etmek durumunda. Bir yandan da bu aile bireyinin de işi var, işe gitmek zorunda. O zaman da anneanne-dede kontrol etmek durumunda kalabiliyor; bu noktada, onların teknolojiyle ya da öğrenilen konuyla hiç alakası olmayabilir. Bu açıdan bence oldukça sıkıntılı bir durum. Çocukta öğrenim bozukluğu olup olmaması, dikkat bozukluğu olup olmaması… Bunlar da çocuklar arasında oldukça fark yaratan şeyler. Bazı çocukların ‘kendi işini yapma’ konusunda hiçbir problemi olmayabilir; fakat dikkat bozukluğu ya da öğrenim bozukluğu tanısı koyduğumuzda, o çocuğun kendini regüle etmesi daha da zor.

Bu durumda, uzaktan eğitim süresince sorumluluğu kendi üzerinde hisseden çocuğun başarı ve başarısızlık algısında nasıl değişimler gözlemlenebilir?

Beril Yaffe: Bence bu, sistemin bunu çocuğa ne kadar yüklediğine bağlı. Eğer anneler, babalar ve eğitmenler “Bu senin suçun, neden yapmadın? Bu senin sorumluluğundu!” gibi bir yaklaşımda bulunursa, çocuk bunu içerleyip içselleştirebilir. İleride psikolojik bir sıkıntı olarak da ortaya çıkabilir, “Evet, bu benim suçum” diye düşünebilir. Sonuçta çocuklarda depresyon, sürekli kendini suçlama ve suçu kendinde bulma olarak ortaya çıkıyor. Eğer eğitmenler, aileler bu durumda biraz daha çocuğa destek çıkabilirlerse, “Evet, yapamıyor olabilirsin ama böyle yaparsan daha iyi olur” gibi bir yaklaşım benimserlerse, böylece bu hissi de azaltmış oluruz. Salgın dönemi için ise, bu durumun olağanüstü ve geçici bir durum olduğunun, çocuğa onun ‘suçunun’ olmadığının belirtilmesi lazım. Tabii, bazen çocuğun ‘itilmeye’ ihtiyacı olabilir fakat bir noktada da eğer çocuğun uzaktan eğitim konusunda yeterli kapasiteye sahip olmadığı biliniyorsa durumun ona açıklanması ve desteğin sağlanması lazım. Eğitimcilerin ve aile bireylerinin buradaki rolü, en büyük etkenlerden biri.

Evde bireysel olarak çevrimiçi derslerini takip eden öğrenci, uzaktan eğitim modelinde izolasyonu nasıl deneyimliyor?

Beril Yaffe: Bir okul ortamını düşündüğüm zaman… Evet, okul bir eğitim yeri; fakat en büyük rollerinden birisi de sosyalleşmeyi ve birey olmayı öğrendiğin bir yer. Yani, sosyal ortamlara giriyorsun, arkadaşlık ediniyorsun, insanlarla kavga ediyorsun, problemler yaşıyorsun, haksızlığa uğruyorsun, hiyerarşinin üstündeki ve altındakilere nasıl davranacağını öğreniyorsun. Bütün bunlar, aslında sosyal hayatın küçük bir bölümü ve bunu sana okul öğretiyor. Kalp kırıklıklarını, arkadaşlıkları… Aslında biz, tüm bunları okulda öğreniyoruz. Bu ortam ortadan kalktığındaysa çocuk nerede? Odasında, mutfağında bu süreci tek başına deneyimlemiş oluyor ve böylece sınıf içindeki doğal etkileşimleri ortamdan çıkarmış oluyorsunuz. Aynı zamanda, bu tabii ki bir izolasyon yaratıyor. Okula gidip her teneffüste arkadaşlarını görmeye alışmış, her sabah arkadaşlarıyla konuşmaya alışmış çocuk, bütün bu doğal etkileşimleri kaybediyor. Bu yüzden bazı okullar, kendi uzaktan eğitim sistemleri için ‘teneffüs’ koymaya başlamış. Bir saat sadece çocukların olabileceği, öğretmenlerin ve yetişkinlerin olmadığı bir ortam yaratmışlar. Bu, yardımcı olabilir çünkü çocukları -olabilecek en yakın haliyle- sınıf ortamında, sınıf arkadaşlarıyla sosyalleşmeye yöneltebilirsiniz; ama yine de baktığınız zaman, çocuk yine odada tek başına. Aslında baktığınız zaman, bu dönemde hepimiz için bir izolasyon gerçeği var. Çocuklar için de aynı şekilde bu süreç, izolasyona daha da iten bir durum bence.

Peki ya çocukların uzaktan eğitimde halihazırda deneyimlediği bu izolasyon sürecine pandemi koşullarında nasıl yaklaşmak gerekiyor?

Beril Yaffe: Burada yine yük ebeveynler, öğretmenler ve okul kuruluşlarının üzerinde. Mesela rehberlikler… Bu süreçte çocukla iletişimde olmak çok önemli; eğer bu eğitim videoları eşzamanlı yayınlar değilse bile bir kontrol olması lazım ki sen çocuğun ne durumda olduğunu anlayabilesin. Diğer bir konu, özellikle pandemi durumunda, travma. Bu, çocuklar için de çok travmatik bir durum. Çocuklar, izledikleri haberlerle de bu durumun farkına varıyorlar ve burada özellikle okulların rolü çok büyük. Bu durumda yalnızca akademik olarak geri kalmak dışında, bir bireyin gelişimi olarak geri kalmaya bakılması gerekir. Çocukların akademik olarak geri kalmaması tabii ki çok önemli ancak onların ‘iyi oluş’ haline bakmak, duygusal ve psikolojik olarak ne kadar geride kaldığına bakmak, ‘travmatik bir çocuk mu yaratılıyor’ kısmına bakmak da oldukça önemli. Çocukların, öğretmenleriyle sürekli olarak iletişim içinde olması, onları düzenli olarak kontrol etmek önemli bir faktör. Eğer çocuğun zaten halihazırda psikolojik bir sıkıntısı olduğunu biliyorsanız, bunu daha çok geliştirmeye meyilli olduğunu biliyorsanız, onun üzerinde belki biraz daha fazla gözler olması lazım; biraz daha yakından izlenmesi lazım. Bunlar da okullar ve öğretmenlerin yükü aynı zamanda. Olay, bir video kaydedip sonradan bunları yayınlamakla bitmiyor; bu, çok minimal bir müdahale olur bu durumda diye düşünüyorum. Çocuğa ‘bağlantılı’ hissettirmemiz lazım, ona bir rutin vermemiz lazım. Rutinler çok önemli. Çocuk belki önceden kaydedilmiş eğitim videosunu gece izleyecek; çocuğa rutin kazandırmak bu açıdan önemli. Ona, o güveni verebilmek lazım. “Bu senin programın, senin rutinin hala devam ediyor”, “Sabah kalkacaksın, şunu yapmalısın” demek bir görev bilincidir, çocuğa bir şeye bağı olduğunu hissettirir. İstikrar ve tutarlılık burada çok önemli.

Yüz yüze diyaloğun doğal parçaları olan jestlerin, mimiklerin ve duyguların, eşzamanlı olmayan ders içeriklerinde/videolarında yer almayışı eğitimin taraflarını nasıl etkileyecektir?

Beril Yaffe: Benim özellikle araştırdığım konulardan bir tanesi ‘duygu’ ve duyguya bakarken bu yalnızca yüz değil; sosyal biliş ve duygu, aslında vücut dilidir. El hareketlerinin, suratın şeklinin değişmesi aslında çok şey anlatıyor. Bu, sözlü olmayan iletişim, beden dili dediğimiz şey; söylenen laflar değil ama o anda, o insanın verdiği reaksiyonlar, yine gerçek zamanlı izlenimlere dayanıyor. Bu, iletişim için çok önemli bir şey çünkü karşıdaki kişiden bildirim almak anlamına geliyor bir noktada. Çocuklar için de bu bir geri bildirimdir. Benim uzaktan eğitime dair araştırmalarımda denk geldiğim şeylerden bir tanesi de, bunun bir süre sonra “Tamam, dersini iyi yapıyorsun/kötü yapıyorsun” haline gelmesi; yani, yalnızca bir akademik geri bildirime dönebilir. Bu, belki yine interaktif platformlarla dengelenebilir. Buna ek olarak, şöyle bir fark olabilir: Ekran üzerinden bir araya gelindiği zaman, sürekli ekrandaki kişiyle iletişim halinde kalmak zorundasın; oysa sınıf ortamında iletişim kurarken, doğal olarak, hareketlerde daha esneklik vardır; bu, belki de biraz doğallıktan götürüyor. O zaman da çocuk sürekli buraya -yani ekrana- ilgisini vermek zorunda. Normalde, bazen aklın gider, başka bir şeye dalarsın ama öğretmen sana seslendiği zaman çevreni hemen incelersin ve neler olup bitiyor, konuyla ilgili bir fikrin olur. Burada ise çevresel işaretlerde de bir azalma oluyor. Bu, kısa bir dönem için belki pek bir fark yaratmayabilir; fakat devamlı olarak bunu yapmak, uzun süreli etkilere yol açabilir. Yetişkinler ne kadar sosyal işaretleri kullanıyorsa, çocuklar da o kadar kullanıyor. Duygusal geri bildirim almak da çok önemli ve biraz önce sorduğun her şey, duygusal geri bildirimin bir parçası; sosyal geri bildirimin bir parçası ve bu açıdan bir yoksunluk oluyor.

Görece interaktif uzaktan eğitim platformlarında dahi hedeflenen bu duygusal geri bildirim, yeterli olmayabilir mi?

Beril Yaffe: Yalnızlık hissi! Çocuk, sonuç olarak orada yalnız ve eş zamanlı sanal ortamda bir şeyler söylüyor olabilir; internet biraz yavaşlasa, o çocuğun söylediği şey duyulamaz. İnteraktif olan ortamda bile eş zamanlı bildirim alamayabilir, çocuk bu durumda ortamın bir parçası gibi hissedemeyebilir. Yani, bütün bunlar aslında çok ufak boyutta etkenler ancak bütün deneyimi etkileyen şeyler. İletişimin kendisi bu zaten… Bence yine de, en azından şu noktada, ‘interaktiflik’ güzel bir orta yol. Diğer yandan, başka çalışmalar da şunu söylüyor: Sürekli interaktif olunmaması lazım; bir kısmının interaktif olması lazım, diğer kısımda da çocuğa ödevler verilecek, çocuk bunu kendi kendine yapacak ve öğretmeninden interaktif yolla geri bildirim alacak; çünkü sürekli olarak, adeta bir ’toplantı’ içinde olmanın da çocuk için çok yorucu olduğuna dair bir yaklaşım da var. Çocuğun bu kadar saat, bir videoda dikkatini toplaması da zor bir şey. Etraftaki sosyal işaretlerin olmadığı noktada, ne kadar süre o ekranı izleyip oranın bir parçası olabilecek? İşin bir de bu boyutunu düşünmemiz gerekiyor.

Psikolog Doktor Beril Yaffe Kimdir?

Beril Yaffe, İzmir Amerikan Koleji’nde lise eğitimini tamamlamadı. 2009 yılında başladığı psikoloji lisans eğitimini Brandeis Üniversitesi’nde tamamlamasının ardından, 2010 yılında The Graduate Center of the City University of New York’ta yüksek lisans eğitimine başladı ve 2010-2017 arası Queens College’da istatistik ve araştırma metodları dersini verdi. 2009-2011 yılları arasında, Harvard Brain Imaging Lab’te laboratuvar teknisyenliği ve araştırma görevlisi olarak rol aldı. Yaffe, 2015-2017 yılları arasında çeşitli sağlık merkezlerinde şizofreni, medikal, nörolojik, anksiyete ve bipolar bozukluklar gibi kişilik bozuklukları üzerine ölçümler yürüttü. Yaffe, yüksek lisans tezi boyunca şizotipide duygusal stroop etkisi üzerine odaklandı. The Graduate Center of The City University of New York’ta klinik psikoloji doktorasını tamamlayan Yaffe, doktora tezini tehdit bağlantılı ilgi eğiliminin anksiyete ve genel popülasyondaki depresif semptomlar ile ilişkisi ve cinsiyet etkilerininin potansiyel rolü üzerine yazdı. Birçok akademik yayında yazıları yayımlanan Yaffe, şizotopi, genel nüfus içindeki duygusal stroop paradigması üzerine negatif duygular, psikoz riskinde cinsel dimorfizm ve merkezi sinir sisteminde cinsiyet farklılıkları gibi konularda yazdı. Oxford Bibliographies in Psychology’de psikotik bozukluklar kısmında kendisine referans verildi. Beril Yaffe, 2018 yılından bu yana, Clinical Neuropsychology Montefiore Medical Center’da klinik çalışmalarını sürdürüyor. Yaffe, farklı ortamlarda yetişmiş, farklı medikal, nörolojik ve psikiyatrik bozuklukları olan hastalara, nöropsikolojik testler yürütmektedir. Bunun yanı sıra Beril Yaffe, Amerikan Psikoloji Birliği’nin (APA) profesyonel üyesidir.