Uzman Klinik Psikolog Simge Karakaş ile Kriz Döneminde Ebeveynlik: Çocuklar ile Uzun Süre Evde Kalmak

Uzman Klinik Psikolog Simge Karakaş

YAZANZahide Karasoy

Korona virüsü nedeniyle tüm dünyada ebeveynlerin çocuklarıyla evde kalmalarının bir zorunluluk haline gelmesi, ebeveynlerin sorumluluklarını arttırmakla beraber yeni sorular ve sorunları da gündeme getiriyor. İçinde bulunduğumuz sürecin, özellikle toplumun en küçük bireyleri olan çocuklar üzerinde bırakabileceği travmatik etkileri nedeniyle, ebeveynlere her zaman olduğundan daha büyük bir sorumluluk düşüyor. Bu çerçevede, Uzman Klinik Psikolog Simge Karakaş ile çocuklar için belli potansiyel riskler barındıran bu kriz dönemini ebeveynlerin nasıl yönetebileceğini konuştuk. Çocukların salgın ile bozulan günlük rutinlerinin yerine, evde oluşturulabilecek yeni rutinler ve bu dönemde karşılaşılabilecek en büyük sorunlar üzerine gerçekleştirdiğimiz sohbet sırasında, ebeveynler için önemli tavsiyeler de aldık.

Korona virüsü nedeniyle uzun bir süre evde kalma mecburiyetini çocuklara nasıl anlatabiliriz?

Çocuklara Korona virüs ve evde olmak dahil, neler yapmamız gerektiği yaş ve gelişim dönemlerine uygun şekilde açıklanmalıdır; ancak bunu yaparken çocuğun ne kadarını bilmek istediğine dikkat etmek gereklidir. Yani, anlatımları detaylandırmadan önce çocuktan sorması beklenmelidir. İhtiyaçtan fazla bilginin sunulması, çocuğun kaygısını arttırabilir. 7 yaşından küçük çocuklar, dönemsel özellikleri gereği soyut kavramları anlamakta güçlük yaşadığından kısa cümlelerle, somutlaştırarak hatta görsel öğeleri kullanarak Korona virüsü anlatmak anlamalarını kolaylaştıracaktır. Evde olmak, virüsün yayılımını engellemek adına neler yapılması gerektiği yine anlayacakları şekilde açıklanmalı, davranışlarla da pekiştirilmelidir. Unutmamalı ki; çocukların en sık başvurdukları öğrenme yollarından biri de ‘gözlemdir’.

Daha büyük yaş grubu çocukları için süreci anlatırken yine ihtiyacı kadar bilgi sunmak, zaman zaman çeşitli kaynaklardan hangi bilgilere ulaştığını sorgulamak, hatalı bilgileri düzeltmek ama en çok, en çok da anlamak gerekmektedir. 

Bu dönemde karşılaşılan en büyük sorunlar neler olabilir? 

Değişen davranış/huy-mizaç özellikleri, öfkeli tepkiler, regresyon dediğimiz yaş dönemine uygun olmayacak şekilde daha küçük yaş dönemine ait davranışlar (alt ıslatma, parmak emme vb) görülebilir. Kaygı artabilir ve buna bağlı olarak çocuğun ebeveyne yakınlığı, hatta bazı ebeveynlerin tabiriyle yapışıklığı artabilir. Uykuya dalmakta ve sürdürmekte güçlük, korkulu rüyalar olabilir. Bu davranışların olağanüstü süreç sonlandığında ortadan kalkması muhtemeldir; ancak sürüyorsa bir uzmandan destek almak yararlı olabilir. 

Ebeveynlerle çocuklar arasında nasıl bir iletişim kurulması gerekiyor? Bize bağ kurmanın öneminden bahseder misiniz?

Bu günlerde benim çok kıymetli bulduğum ebeveyn iç sesine, sezgisine her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Çocuğunun duygularını, ihtiyaçlarını anlayan; zamanında yanıt veren bir ebeveynin varlığı, çocuğun kendisini güvende hissetmesini, dolayısıyla bu olağanüstü süreci daha rahat atlatmasını sağlayacaktır. Mümkün olduğunca açık, doğrudan, çocuğun duygularını küçümsemeyen, öfkeden uzak, sabırlı ve şefkatli bir ebeveyn tutumu, çocuğun bu süreçte travmatize olma ihtimalini azaltacaktır. Hepimiz için olağanüstü bir süreç olduğundan, yetişkinler de kendi duygularını regüle etmekte zorlanabilirler; ama doğru-etkili ebeveynlik tam da böyle zamanlarda çok kıymete binmektedir. Kriz anlarında yetişkin zihni ile durum değerlendirmesi yapıp işlevsel davranışı seçmek ebeveynin sorumluluğundadır diye düşünüyorum. 

Bu süreç en doğru şekilde nasıl geçirilebilir? Çocuklar bu salgın ile günlük rutinlerini kaybetti. Çocukların evdeki günlük düzenleri nasıl oluşturulmalı?

Rutinler açısından da çocuğun duygularını, bireysel farklılıklarını ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmak en işlevsel planlamaların yapılmasını sağlayacaktır. 7 yaş ve altı çocuklar, görece standart rutinlere daha fazla ihtiyaç duyarken; yaş büyüdükçe çocukların rutinlerde esnekliğe olan ihtiyaçları artar. Küçük yaş çocukları için zaman-süre kavramları çok soyut kaldığından, bunu somutlaştırmaya ihtiyaç duymaları olağandır. Anlayacakları şekilde zamanı yapılandırmak, yemek, yatma, banyo vb zamanlarını aynı saatlere denk getirmeye gayret etmek, bunları yaparken mutlaka önceden haber vermek gerekmektedir. Etkinlik zamanlarını sınırlandırmak, somutlaştırmak için parmaklarınızı kullanmak, örneğin: 5’i işaret ederek “Bu kadar sonra etkinliğimiz bitecek” demek ve 3-2-1 işaretleriyle bitişe yaklaştığınızı haber vermek, sonlandırmayı kolaylaştıracaktır. Büyük yaş çocuklarında ise rutinleri işbirliği ile oluşturmak, uyması için yüreklendirmek, ders takibi, ödev yapımı gibi süreçlerden sonra keyif verici bir aktivite sunmak; ancak gerektiğinde de esnemek hem ebeveyn çocuk ilişkisini koruyacaktır hem de çocuğun planlanmış rutine uymasını destekleyecektir. 

Prof. Dr. Selçuk Şirin Hürriyet’e verdiği röportajda ebeveynlere öneri olarak “Bırakın çocuklarınız biraz sıkılsın. Sıkılmak yaratıcılığın anasıdır” diyor. “Çocukların her anını doldurmanız şart değil” diyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? 

Değerli hocamız Prof. Dr. Selçuk Şirin üslubu ile bilimsel bilgiyi nasıl da sadeleştirerek ve nokta atışları ile ebeveynlere sunuyor. Kendisinin yazdığı Yetişin Çocuklar kitabı da bu bağlamda ebeveynlere yol gösterici güçlü bir kaynak.

Bence bu önerisi de her daim zihni çocuğuyla bir şey yapma fikri ile dolu annelerin yüreğine su serpecek türden. Ne yazık ki bazı zamane ebeveynleri, çocukları küçükken gün içinde bin bir türlü etkinlik ile, çocuklar büyüdükçe o kurs senin bu aktivite benim ile çocuğun her anını doldurma çabası içine giriyorlar. Halbuki bırakıldığında çok erken dönemden itibaren çocuk oyun ile hayatı öğreniyor. Yönlendirilmeyen, serbest oyunlar, çocuğun yaratıcılığının ilk temellerini atıyor. 

Sıkılmak olumsuz bir duygu gibi düşünülse de tüm olumsuz duygular gibi sıkılmanın da psikolojik gelişime katkısı vardır. Sıkılan çocuk, bu duygusunu regüle etmek için kendi içsel kaynaklarına yönelecektir. Burada ebeveyn müdahalesi, çocuğun regülasyon becerisini geliştirmesini, içsel kaynaklarını keşfetmesini sekteye uğratabilir.

‘Yaz tatilinde öğrenme kaybı’ diye bir terimden bahsediliyor. Bunu biraz açar mısınız? İçinde bulunduğumuz, okuldan uzak kalınan bu sürede buna benzer bir sorun ortaya çıkabilir mi? Bu tür krizlerde, ekonomik seviyesi düşük gruplardaki çocukların öğrenme kaybını daha fazla yaşadığı söyleniyor. Bununla ilgili neler yapılabilir?  

Yaz tatilinde öğrenme kaybı, “Öğrencinin, bir dönem boyunca öğrenmiş olduğu bilginin bir kısmını araya giren yaz tatili süresince unutması” olarak tanımlanabilir. 

Öğrenilen bilginin depolanması sürecinde, şemalar ve şemalar içindeki bilgi birimlerinin birbirleriyle bağlantı kurması rol oynar. Hem bilginin uzun süreli belleğe aktarımında hem de ihtiyaç halinde geri çağrılmasında (hatırlama) bu birimler ve bağlar kullanılır. Sıklıkla kullanılan bilgide bu bağlar güçlenip geri çağırma kolaylaşırken; bilgi kullanılmadığı zaman bağlar zayıflar ve bilginin hatırlanması zorlaşır. Yaz tatili sonrası görülen öğrenme kayıplarında da gerçekleşen budur. 

Hiçbir öğretim yılı bir öncekinden bağımsız değildir. Bu nedenle, önceki yıl öğrenilen bilgiler yeni öğrenilecek bilgilerin alt yapısını oluşturur. Unutulan bilgiler ise üste konulacak bilgi için sıkıntı teşkil etmektedir. Alexander ve arkadaşlarının (2007) çalışmalarında farklı sosyoekonomik düzeydeki ailelere mensup öğrencilerin, öğrenmede benzer kazanımlar gösterirken; yaz tatilinde öğrenme kaybının farklı olduğu görülmüştür. Araştırmaya göre düşük gelire sahip ailelerin çocuklarının yaz tatilinde yaşadığı öğrenme kaybı, yüksek sosyoekonomik düzeydeki ailelerin çocuklarından daha fazladır. Bunun nedeni: Yüksek sosyoekonomik düzeydeki ailelerin, çocuklarını okuldan uzak geçen sürelerde desteklemesi ve farklı eğitim fırsatlarına daha kolay erişim sağlamaları olarak belirlenmiştir.

Bu nedenle, okuldan uzak kalınan sürede öğrenme kaybının önüne geçmek için düşük sosyoekonomik düzeydeki çocuklar için de ulaşılabilir etkinlikler, yaz okulları, geziler, okuma fırsatları yaratılmalı. Bunun için dezavantajlı semtlerde belediyeler ve halk eğitim merkezleri ile işbirliğine gidilebilir. 

Evde kaldığımız bu sürede çocukların motivasyonu nasıl korunabilir? Ebeveynlere ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsiniz? 

Motivasyonun içsel ve dışsal olmak üzere iki yönlü olduğunu düşünüyorum. Arzu edilen, çocuğun içsel motivasyonu ile sorumluluklarını yerine getirmek için harekete geçmesidir; ancak kriz dönemlerinde çeşitli duygular, çocukların motivasyonlarını etkileyebilir. Bu nedenle, ebeveynlerin önceliği ‘anlamak’ olmalıdır. Bazen sadece anlaşılmak bile çocuk için sorumluluklarını yerine getirmede güdüleyici olabilir. Yeterli olmadığı durumlarda yine çocukla işbirliği ile dışsal motivasyon kaynaklarını devreye sokup sorumluluklarını yerine getirmesini kolaylaştıracak faktörler tespit edilmelidir. Örneğin: Ders videolarını izlemekte güçlük yaşayan bir çocuk için ebeveynin kendisine eşlik etmesi de dışsal motivasyon sayılır, yarım saat fazla bilgisayar oynamak da, video bitiminde ebeveyn ile bir etkinlik yapmak da… Burada bireysel özellikleri, farklılıkları göz ardı etmeden, çocuğu da sürece katarak ona uygun tespitlerde bulunmak motive olması açısından yararlı olacaktır. 

Uzman Klinik Psikolog Simge Karakaş Kimdir? 

İzmir’de doğdu. Karşıyaka Anadolu Lisesi’nde okudu. Ardından Ege Üniversitesi’nde psikoloji lisans eğitimine başladı. Lisans eğitimi süresince otizmi ve öğrenme güçlüğü olan çocuklarla gönüllü olarak çalıştı. Ayrıca, Ege Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalında staj yaptı. Zorunlu staj dönemi dışında öğrenciliği boyunca çok sayıda klinik görüşme ve test gözlemine gönüllü olarak katıldı. Mart 2004-Haziran 2005 tarihleri arasında İzmir Bornova Mesleki Eğitim Merkezi’nde Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları A.D. ile ortaklaşa yürütülen “Akran Rehberliği Modeli” kapsamında gönüllü Psikolojik Danışmanlık Hizmeti verdi.

2007 yılında Ege Üniversitesi’nde başladığı Klinik Psikoloji Yüksek Lisans eğitimini 2009 yılında tamamlayarak “uzman klinik psikolog” ünvanını aldı.  Ekim 2008 – Şubat 2009 tarihleri arasında eşinin iş durumundan bulunduğu Kula’da Devlet Hastanesi’nde gönüllü olarak Çocuk ve Ergen Psikologluğu yaptı. 

2009 yılında Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Prof. Dr. Süha Miral’in muayenehanesinde çalışma hayatına başladı.  2012 yılında Aile Danışmanları Derneğinin 120 saatlik Aile Danışmanlığı Sertifika Eğitimine katıldı. 2013 yılında ise Gediz Üniversitesi’nden 450 saatlik eğitimini tamamlayarak “Aile Danışmanı” ünvanı almaya hak kazandı. Ardından, özel bir üniversite hastanesinde, klinikte çocuk ve ergen psikoloğu olarak görev yaptı. 2018’de “Doulalık /Doğum Koçluğu” eğitimini ve ünvanını aldı.

Nisan 2018’den itibaren yeniden, Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Prof. Dr. Süha Miral’in muayenehanesinde çalışmaya başladı. Anksiyete Bozuklukları, Bilişsel Davranışçı Terapi, Oyun Terapisi, Çocuk Merkezli Aile Danışmanlığı, Ebeveyn Rehberliği, Zeka-Psikolojik- Projektif ve Objektif Testlerin uygulanması ve değerlendirilmesi çalışma alanları olup, ailelere yönelik “Benimle Oynar mısın?” adlı seminerler düzenlemektedir.