İstanbul Bilgi Üniversitesi Dijital Oyun Tasarımı Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Tonguç İbrahim Sezen, dijital okuryazarlık ve çocuklar için kodlama bilgisinin önemini anlattı:

Okul öncesi kodlama hakkında görüşleriniz nelerdir?

Bu konuda çeşitli projeler var. Çocukların basitçe, mesela kartları kullanarak, kart oyunu şeklinde kod sistemini algılayabildiği oyunlar var. Adını yanlış hatırlamıyorsam “Robot Kaplumbağalar” isminde bir oyun var mesela. Bu bir kart oyunu. Bilgisayarın başında oturmuyorsunuz. Ailecek bir arada oynuyorsunuz. Ama  bu oyunu oynarken kodun mantığı hakkında fikir sahibi oluyorsunuz. MAT’de daha üst yaşlardaki çocuklar için geliştirilmiş olan, çocukların animasyonlar ya da küçük oyunlar yapmasına izin veren bir takım projeler var. Tüm bunların son derece faydalı ürünler olduğuna inanıyorum. Okul öncesi çocuklar için kart formatında, okul çağına gelenler için bilgisayar başında kodlamayı öğrenmelerini sağlayan oyun ve uygulamaların yararlı olduğuna inanıyorum. Biz bir takım hizmetlerle karşı karşıya kaldığımızda bu hizmetlerin bilgisayarda nasıl işlediğini her zaman göremiyoruz. Orada prosedürel bir alt yapı var ve bazen bizden bir takım  bilgilerimiz isteniyor veya bir takım işlemleri yaparak bir sonuca ulaşmamız bekleniyor. Belki de o sonuca çok daha kısa ulaşabiliriz. O arada yaptığımız işlemlerin neye faydası olduğunu genellikle bilmiyoruz. Bunu anlayabilmek için bilgisayarların nasıl işediğini anlamamız gerek. Bunu anlayabilmek için de kod kullanımı ya da kod yazımı hakkında bilgi sahibi olmamız gerek. Bu açıdan çocuklar küçük yaştan itibaren, prosedürel düşünce becerisini geliştirmeye yönelik ürünler ile haşır neşir olmalı.

21.yüzyılda dijital okuryazarlık olmazsa olmaz bir şey mi?

Öncelikle 21. yüzyılın nasıl ilerleyeceği konusunda hiç bir fikrim olmadığını söylemem gerek. Bir kaç yıl sonra büyük bir savaşla taş devrine dönebiliriz. O zaman şu an sahip olduklarımızın hiç birine ihtiyacımız olmaz. Eğer ki böyle bir şey yaşanmazsa ve kapitalist devlet sistemi ile medya sistemi gelişerek varlığını sürdürürse, o zaman bu sorunun sorulmasına gerek kalmaz diye düşünüyorum. Çünkü, dijital okuryazarlık dediğimiz şey aslında okuryazarlık olmaya başlamış olacak. Dijital medya ortamında artık yazı tek başına yeterli bir kod sistemi olma niteliğini kaybediyor. Bu açıdan bir hizmetin nasıl işlediğini, buradaki verinin ne tür işlemlerden geçerek karşımıza geldiğini, verinin kaynağını, verinin işleyiş biçiminin neyi ifade ettiğini anlamak gibi becerilere sahip olmamız gerekiyor. Biz bunu bugün dijital okuryazarlık olarak adlandırıyoruz ama tahmin ediyorum ki başta söylediğim şartlarla büyük bir kriz yaşanmaması halinde, bugün dijital medya okuryazarlığı olarak adlandırdığımız beceriler ileride yalnızca okuryazarlık olarak adlandırdığımız becerilere dönüşecek. Sadece yazıyı anlayıp çözümleyebilmek ve zihnimizdekileri yazıya dökebilmek yeterli bir beceri olma niteliğini kaybedecek. Ama bu olumlu senaryo. Bir de olumsuz senaryo var ki bundan korkuyorum. O da şu: Bugün kullanıcı dostu adını verdiğimiz bir takım içerikler, ekonomik sistemler var. Eğer bu sistemler aynı mantıkla ilerlerse neredeyse yazma becerisine bile ihtiyacımız olmayan, bize sunulan içeriği rahatlıkla tek bir dokunuşla, tek bir bakışla aktive edebildiğimiz sistemlerle karşı karşıya kalabiliriz. O zaman tüketici konumunda olanların okuryazarlık seviyesi, ihtiyaçları olanın da altına düşebilir. Buna karşın içerik üreticilerinin dijital okuryazarlık seviyesi, tüketicilerden çok daha ileri bir noktaya ulaşmak zorunda kalabilir. Eğer bizler ve çocuklarımız ya da o dönemde hala ulusal boyut diye bir şeyden bahsedebilecek olursak, ulusal anlamda Türkiye, tüketici pozisyonunda kalırsa dijital okuryazarlığı öğrenmek gibi bir ihtiyacımız olmayacak; çünkü karşımızdaki sistem aşırı kullanıcı dostu bir yapılanmada olacak. Bizler büyük bir veri havuzu içerisinde rahatlıkla ilerleyen bir sürünün parçalarına dönüşebiliriz.