Çocuklarda Kimlik Performansı ve İnternetteki Benlik Deneyimi

YAZANNilsu Adanur

Dijital ortamların aktif katılımcıları olan çocuklar, sosyal bağlamların içinde taşıdıkları çeşitli rolleri, kültür ve teknolojinin iç içe geçtiği bu sanal ortamlarda da sürdürmeye devam ediyor. Kültürel kodların olduğu bir labirentin içinde yolunu bulmaya çalışırken; çevrimiçi ortamlar onların gerçekleştirdikleri kimlik rollerine ve benliklerine dair deneyimlerine sahne oluyor.

Toplumsal Bağlamlardaki Yakınsama ve Kimlik Rollerine Dair Beklentiler

Mahremiyete ve ‘kendini açmaya’ (self-disclosure) dair yürütülen teorik çalışmalar, mahremiyet ihtiyacı ve bilgileri açığa vurma arasında gidip gelen pratiklerin, bağlamla doğrudan ilişkili olduğunu savunuyor (Westin, 1967). Bireyler tarafından gerçekleştirilen kimlik performansı, performansın geçtiği bağlamdan etkileniyor. Burada, kimlik ve benlik arasında bir ayrıma gidiliyor. Kişi, yalnızca bir benliğe sahip olurken; çeşitli bağlamlarda farklı farklı kimliklere sahip oluyor. Birey, bu farklı kimlik rolleri ve bu rollerin kabul gördüğü görevleri arasında sürekli bir performans sergiliyor (Goffman, 1959). İnternetin gündelik hayatımızın sıradan bir parçası haline gelişiyle, toplumsal bağlamlarda eşi benzeri görülmemiş bir yakınsama dijital medyada gün yüzüne çıkıyor; elektronik medya, farklı toplumsal bağlamları bir araya getirerek aradaki sınırları bulanıklaştırıyor. Oysa, zamana ve mekâna bağlı olan bir takım kültürel işaretler, yorumlanmaya açık şekilde çevrimiçi ortamlara da aktarılıyor. Kimlik inşası süreci pratikte, belli bir ortam ve onun içindeki kodlar üzerinden hayata geçiyor. Bu ortamlarda kişiler, toplumsal adetler, sözleşmeler ve belirli temsil kodlarıyla çevrelenen bir kimlik performansın sahnelenmesine şahit olurken; kullanıcılardan ‘beklenen’ veya gerçek geri bildirimler yoluyla kendi performansını dışarıdan bir gözle değerlendiriyor.

Çocuklar, sosyal medyayla etkileşime geçerken, iç içe geçen bağlamlar ve görünmeyen kullanıcılarla da uğraşıyor. Arkadaşlarını hedefleyerek attıkları bir paylaşımı öğretmenleri okuyabiliyorken; dahil oldukları farklı gruplar birbiriyle iletişime geçebiliyor. Bu kimi zaman eğlenceli, kimi zaman ise huzursuz hissettiren bir hal alıyor; kendi seçimleri ve kontrolleri dışında, etkileşim çemberleri daralıp genişliyor. Halbuki onlar, içinde bulundukları bağlama göre tepkilerini şekillendiriyor. İnternet çeşitli bağlamları bir araya getirdiği için çocuklar, kendilerinden beklenen sosyal normları yerine getirmekte zorlanabiliyor. Ailelerinden ve arkadaşlarından farklı sosyal bağlamlara ve bu bağlamlara uyan kimliklerine saygı göstermelerini beklerken; herkese açık olsa da yalnızca belirli kişiler için ürettikleri içerikler, çoğu zaman farklı bağlamlarda bir sorun haline gelebiliyor.

“Kız kardeşimle, okuldaki arkadaşlarımla konuştuğumdan daha farklı bir şekilde konuşurum. Şunu söyleyebilirim: “Bugün sınıfta kazara uyuyakalmışım!” ve arkadaşlarım da büyük ihtimalle şöyle cevap verecektir: “Evet, ders çok sıkıcıydı!”. Sonra da kız kardeşim, “Uyumak yerine dersine odaklanmalısın!” diye araya girebilir. Yani, eğer bir öğretmenimden bahsediyorsam, orada seninle konuşmadığımı çözebilirsin, öyle değil mi?” (Boyd, 2014, syf. 35)

Bu, yalnızca onlar adına ‘utanç verici’ bir durum olduğu için değil; belli bir sosyal durum ve kimlik rolü üzerinde kontrol sahibi olmak istedikleri için de önemli hale geliyor. Çocuklar, arkadaşları, aileleri ve öğretmenleriyle farklı roller üzerinden, farklı şekillerde iletişime geçiyor. Çocuklar, bağlam karmaşası yaşamadan ya da iletişimdeki kişiye bağlamı ifade etmek zorunda kalmadan mesajı göndermek istiyor, ‘konuşulmayan sosyal sözleşmelere’ uyulmasını bekliyorlar; ancak çevrimiçi iletişimin bağlantılı şebekelenmiş doğası, farklı platformları ve bağlamları ayrık alanlar olarak görmemize engel oluyor (Jenkins, 2006). Bu tür durumlarda, paylaşılan ortak bir bağlam duygusu olmadan çevrimiçi ortamda hareket etmek, onlar için külfetli bir hale geliyor.

Çocuklar, tanımadıkları biri onların arkadaşlarıyla aralarında geçen diyaloğa davetsiz bir şekilde kulak misafiri olduğu zaman doğal gelişen bir tepki olarak sohbetin akışını değiştiriveriyorlar; ancak bugünlerde, bireyler arası etkileşimleri birbiriyle iç içe geçmiş dijital platformlarda yer aldığı için bilgiyi açığa vurma, saklama ve benliklerinin hangi tarafını görünür kılacaklarına dair kararları, yorucu bir eylem haline gelebiliyor.  Kimilerine göre bu, çocuklara kimlik ve etkileşim için yeni fırsat alanları doğururken, iç içe geçen platformlar arasında mahremiyet risklerini de arttırmış oluyor. Teknolojik platformların ve toplumsal bağlamların iç içe geçtiği bu ortamlarda hangi tanımlayıcı bilginin, ne tür platformlarda paylaşılması gerektiğine dair cevap, bir süre sonra yerini belirsizliğe bırakıyor. 

Kullanımlar, İhtiyaçlar ve Kişilik Unsurları

Kişilik özellikleri, genellikle bireyin düşüncelerinin, duygularının ve davranışlarının istikrarlı örnekleri olarak görülüyor ve bunlar da bireylerin ihtiyaçlarını ve isteklerini belirleyen önemli etkenler olarak karşımıza çıkıyor. Westin (1967), gizlilik ve ihtiyaçlar arasındaki ilişkiyi şu şekilde ifade ediyor: “Bireyler, sürekli olarak anın bireysel ihtiyaçlarına hizmet edecek yeterli mahremiyeti bulma çabası içindedirler” (syf. 25). Diğer bir deyişle gizlilik, yalnızca kendi başına bir ihtiyaç değil, belli bir an içinde tanımlanan diğer ihtiyaçların karşılanması için de araç haline gelebiliyor. Bu ihtiyaç, bazen çevrimiçi ortamlardaki öz-benliğin temsili üzerinde kontrol sahibi olma ve aileden mahremiyet talep etme üzerinden oluşabiliyor. Çocuklar, aile bağları üzerinden tanımlanmamış bir kimlik biçimlendirmede zorlanabiliyor; halbuki onlar, erkek kardeş, kız evlat gibi kimliklerinin dışında da ’tanınma’ ihtiyacı hissedebiliyor.

‘Özel öz-bilinci’ yüksek olan, yani benliğinin daha özel ve gizli yönlerine, içsel duygu ve düşüncelerine odaklanmaya eğilimli çocuklar, kendilerini çevrimiçi ortamlarda ‘açığa çıkarma’ eğiliminde olabiliyor. Yüz yüze etkileşim biçiminde izlenimler, sözel olmayan işaretler gibi benliğin kolayca gözlenen yönleri üzerinden oluşabiliyor. Özel öz-bilinci yüksek olan çocuklar, benliklerinin insanların üzerinde yarattığı izlenimi kontrol etmeye ihtiyaç duyarken; bedensel işaretlerin az olduğu, kendi açıklamalarına ve içsel duygularını yansıtmalarına alan tanıyacak çevrimiçi ağları tercih edebiliyor. Benzer bir şekilde, genel öz-bilinci yüksek olan, yani başkalarının onu nasıl gördüğüne dair farkındalığı yüksek olan çocuklar, sözsüz işaretleri kullanmadan iletişim kurma olanağı tanıyan dijital çevrelerde, kendilerini daha rahat hissediyor. Başkalarının onlar hakkında ne düşündüğüne dair daha fazla kaygı taşıyan bu çocuklar, kimlik sunumlarında ve insanlar üzerinde bırakacakları etkilerde özgürlük elde ettiklerini hissedebiliyorlar. Bazen çocuklar, yüz yüze iletişimde aktarmakta zorlandıkları pek çok detayı, internet ortamında oluşturdukları iletişim ağlarında kolayca aktarabiliyor. Gerçek benliklerini açığa vurmak, utanç verici ya da dışlayıcı bir karşılık almalarına sebep olabiliyor; bu yüzden, çoğu zaman çevrimiçi ortamlarda kendileri olmak, yüz yüze etkileşimdekine kıyasla çok daha az efor talep ediyor. Böylece çocuklar, öz-saygı, kabul edilme ve kimlik sunumlarını kontrol etmede arzuladıkları özgürlüğe dair duydukları ihtiyaçları gideriyorlar. Çocuklar, gizlilik, ’kendini açma’ ve ihtiyaçlarını karşılama aktiviteleri arasındaki dengeyi sağlamaya çalışırken, çevrimiçi ortamlardaki benlik temsilleri üzerinden sosyal ağlarına erişimi sürdürmeye devam ediyor.

İllüstrasyon: New York Times – Dalbert B. Vilarino

Bir Topluluğun Parçası Olma, Aidiyet ve Özdeşleşme

Yakın ilişkilerin ön koşulu olarak görülen ‘samimiyet’, bilgi paylaşımıyla da özdeşleştiriliyor. Yakın ilişkiler kurma ve kendini bir grup üzerinden tanımlama ihtiyacı için samimiyet, bir zorunluluk olarak görülebiliyor. Çocuklar kendini açtıkça, kimliklerinin bir parçası olarak gördükleri ya da kendilerini özdeşleştirdikleri topluluklarla olan ilişkiler ağından daha çok faydalanıyor; bir yandan da gizliliğe dair ihlallerle daha fazla burun buruna geliyorlar. İnternet ortamını yalnızca ağlar ve bağlantılardan ibaret olan teknik bir yapı olarak görmek, çocuklar için bazı ağların diğerlerine kıyasla daha önemli olduğu ve kimliklerinin bir uzantısı olarak gördükleri gerçeğini görünmez kılıyor. Örneğin, belli bir fan topluluğunun parçası olan çocuk, hayranı olduğu şarkıcıyla sosyal medya hesabı üzerinden iletişime geçmeye çalışırken, Twitter ve Tumblr gibi mecralar üzerinden daha geniş fan kitlesiyle de bağlantı kurmuş oluyor. Okuldaki arkadaşları, kişiliğinin o ‘tarafıyla’ ilgilenmiyorsa, diğer sosyal medya hesapları üzerinde bağlantıya geçiyorlar. Böylece, farklı ilgi ve etkileşim grupları üzerinden yeni bir bağlam yaratıyor; dijital bir persona oluşturuyor. Bu, psikolojik seviyede yeni bir kimlik yaratma sürecine değil; çocuğun farklı kimlikleri ve ihtiyaçları üzerinden, farklı toplumsal bağlamlarda akışkan bir şekilde gidip geldiği bir sürece işaret ediyor. Üzerinden kimliklerini tanımladığı ve eğlenme, ait olma gibi ihtiyaçlarını giderdiği bu etkileşim sürecinde çocuklar, ‘diğerleriyle’ özdeşleşme ihtiyacı ve fark edilebilir bir benzersizlik talebi ikileminde bir denge sağlamak için sürekli müzakereler ediyorlar.

Tanınma Arzusu ve Benliğin Kanıtı

Zaman ve mekân sınırlamalarından bağımsız olarak iletişim kurma imkânı ve sosyal alışverişi dijital çevrede yürütebilme yeteneği, bireyler ve onların ‘ötekileri’ arasında hiç bitmeyen bir etkileşim akışı oluşturuyor. Cui (2016), böylece bireylerin ‘bağlantılı varoluş’ hissi geliştirdiğini söylüyor ve bu yeni bir tür var olma halinden çocuklar da payına düşeni alıyor. Benliğin varlığı, ötekinin varlığı üzerinden oluşuyor. Kendini gerçekleştirme arzusu içinde çocuklar, internetteki ötekilerden ‘tanınma’ talep ediyor. Çocuklar, aslında yetişkinlerin de yaptığı gibi ‘izlenim yönetimi’ yoluyla bir öz-kimlik oluşturmaya çalışıyor. Sosyal medyada -her ne kadar yolladıkları bazı içerikler başlarını belaya sokacak ve sorumsuzlukla yaftalanmalarına sebep olabilecek olsa da- ne kadar eğelendiklerini ya da havalı olduklarını kanıtlayacak paylaşımlar yapıyorlar. Tanınmak ve popülarite kazanmak isteyebiliyorlar. Özellikle de ergenliğin ileri dönemlerinde, ‘hayatı ne kadar dolu dolu yaşadıklarını’ göstermek istiyorlar. Sosyal medya, kendilerini gördükleri başkalarının gözleri oluyor ve kendi varlıklarının bir kanıtını oluşturuyor.

“ ‘Beni fark eden var mı? […] ve etraflarındaki tüm o arkadaşlarının arasında, beni değerli bir insan gibi görüyorlar mı?’ Bu sorular arasında böylece o, diğerleri tarafından tanınmak için yollar arayacaktır” (Yoshitaka, 2013, syf. 23).

Çocuklar, dijital çağın sosyal aktörleri olarak, kendilerini fotoğraflar yükleyerek, yorumlar ve beğeniler yaparak ifade ederken, onların bu pratikleri, arkadaşları ve diğer kullanıcılar tarafından tanınma ve kabul edilme çabalarına da ışık tutuyor. Mead (1934) bunu, bireyin benliğini bir özne olarak, doğrudan değil ancak aynı sosyal grubun diğer üyelerinin bakış açısından deneyimlemesi olarak açıklıyor. Tanınma arzusu daima, kişinin varlığının kanıtına dair duyduğu bilinçsiz bir arzuyla beraber geliyor. Varlığı başkaları tarafından tanındığında ve diğerleri tarafından kabul edildiğinde, kendi kendini tanıma sırası, sonunda bizzat ‘kendisine’ geçebiliyor. Sosyal medyada bıraktıkları izleri, kendi benliklerinin ve varlıklarının bir kanıtı olarak görüyorlar.

“Sanırım bunu, başkalarına varlığımı hatırlatmak için yapıyorum. Tüm o yorumlar ve beğeniler… İnsanların beni unutmadığından emin olmak istiyorum” (Takahashi, 2016).

Hayali Kullanıcılar ve Kimliği Sergileme Halleri

Ağ tabanlı toplumlarda kullanıcılar, hitap ettikleri potansiyel kullanıcılarını gözlerinin önüne getirmek için belirli işaretler arıyor; çoğu zaman da ‘hayali kullanıcılara’ göre davranışlarını ayarlıyorlar (Litt, 2012). Kullanıcılar, birçok küçük kimlik performansıyla uğraşırken, görsel referansları, bilgileri, kimlik pratiklerini, ulaştıklarını düşündükleri kullanıcıya göre birleştiriyor. Çocukların internet kullanımlarını okumaya çalışırken, gerçek kullanıcılardan ziyade, onların ‘hayal ettiği’ kullanıcıları düşünmek gerekiyor. Genelde çocuklar, gerçekte kimlerin görebileceğini düşünmeksizin, paylaşımlarını görüntüleyecek kişilerin arkadaş listesinden ya da takip ettikleri kişilerden oluşacağını düşünüyor. Teoride gizlilik ayarları kullanıcılara, kimlerin neyi görebileceğini kısıtlama imkânı verse de, Facebook gibi çocuklar için oldukça kompleks ve sürekli değişen gizlilik ayarları olan sitelerde bu, yetersiz kalıyor. Diğer yandan, bazen çocuklar ortak zevkleri paylaştıkları yaşıtları tarafından ulaşılabilir olmak istiyor. Bazıları da bu gizlilik ayarlarının onları kendi ebeveynlerinin mahremiyetlerini işgal edici gözetiminden ya da arkadaşlarının ‘sulu mesajlarından’ korumayacağını düşünüyor.

Çocukların hitap ettikleri kullanıcılara dair zihinsel modelleri doğru olmayabiliyor; ancak bu, onların yeterince zeki olmadıklarından kaynaklanmıyor. Çevrimiçi sohbet sırasında ya da sosyal medyada fotoğraf paylaşırken hedeflenmeyen kullanıcıların da bu içerikleri görüntüleyebileceği ya da görüntülemek isteyebileceğini hatırlamak bir hayli zor olabiliyor. Bazen ebeveynler, çocuklarının internetteki davranışlarını, yorumlarını ya da fotoğraf paylaşımlarını incelerken, çocuklarının normalde olduğundan daha ‘farklı’ göründüğünü düşünebiliyor. Hesaba katmadıkları şey ise, çocuklarının tıpkı farklı bağlamlarda farklı kimlik yönlerini ortaya çıkardıkları gibi, hayal ettikleri kullanıcılar ve onların hayal ettikleri tepkilerine/yargılarına göre başka bir kimlik performansı yürütüyor olduğu gerçeği oluyor. Çevrimiçi ortamlardaki ‘kimlik sergileme’ süreci için, mahremiyet, kamusal olana dair hakim görüş ve çocuğun hayal ettiği kullanıcı tarzı etkili olurken; web sitesinin tasarımı gibi teknik detaylar da diğer etkileyici unsurlar arasında yerini alıyor (Livingstone, 2008). Kullanıcılar, kimlikler ve bağlamların nasıl tek bir noktada kesiştiğini anlama kabiliyeti neredeyse internet okur-yazarlığı kadar önemli hale gelirken; çökmüş bağlamların ve hayal edilen kullanıcıların olduğu ağa bağlı dünyada çocuklar, nasıl gezineceklerinin bir yolunu bulmaya çalışıyor.

Kaynakça

Boyd, D. (2014). Identity. It’s Complicated: The Social Lives of Networked Teens (s. 28-53).Yale University Press.

Cui, D. (2016). Beyond “Connected Presence”: Multimedia Mobile Instant Messaging in Close Relationship Management. Mobile Media and Communication, 1(4), 19-36.

Goffman, E. (1959). Chapter 1: Performances. The Presentation of Self in Everyday Life (s. 10-47). içinde Anchor Books.

Jenkins, H. (2006). Introduction: “Worship at the Altar of Convergence”: A New Paradigm for Understanding Media Change. Convergence Culture: Where Old and New Media Collide . New York University Press.

Katz, J. E., & Rice, R. E. (2002). Interaction and Expression: Self, Identity, and Homepage. Social Consequences of Internet Use: Access, Involvement, and Interaction. MIT Press.

Litt, E., & Hargittai, E. (2016, January-March). The Imagined Audience on Social Networking Sites. Social Media + Society, 1-12.

Livingstone, S. (2008). Taking Risky Opportunities in Youthful Content Creation: Teenagers’ Use of Social Networking Sites for Intimacy, Privacy and Self-Expression. New Media and Society, 393-411.

Livingstone, S., Mascheroni, G., & Murru, M. F. (2011). Social Networking Among European Children: New Findings on Privacy, Identity and Connection (Accepted Version) (Refereed) (s. 89-98). Institut des sciences de la communication du CNRS.

Masur, P. K. (2017). Situational Privacy and Self Disclosure: Communication Process in Online Environments (s. 21-26). Springer.

Mead, G. H. (1934). Part III: The Self. Mind, Self and Society. University of Chicago.

Özçetin, B. (2018). İkinci Dünya Savaşı Sonrası İletişim Çalışmalarında Etki Sorunu: Sınırlı Etkilerden Güçlü Etkilere. Kitle İletişim Kuramları: Kavramlar, Okullar, Modeller (s. 113-116). içinde İstanbul, Türkiye: İletişim Yayınları.

Robinson, L. (2007, February). The Cyberself: The Self-ing Project Goes Online, Symbolic Interaction in the Digital Age. New Media and Society, 1(9), 93-110.

Takahashi, T. (2016, December 14). Creating the Self in the Digital Age: Young People and Mobile Social Media. Digital Asia Hub, 44-50.

Valkenburg, P. M., Schouten, A. P., & Peter, J. (2005). Adolescents’ Identity Experiments on the Internet. New Media and Society, 3(7), 383-402.

Westin, A. (1967). Privacy and Freedom (s. 25-44). Atheneum.